Wednesday, January 27, 2010

40

40 gün olmuş.

Monday, January 25, 2010

Dedemin Evliya Çelebi Hikayesi


Babam sağolsun, 1.mart.1997 tarihli bir videoda, dedemin bu hikayesini kameraya almış.


Ben Evliya Çelebi'nin seyahatnamesini okumadım. Fakat, lisedeyken, bizim öğretmenimiz şöyle anlatmıştı; "Evliya çelebi, bir akşam yattığı zaman rüyasında peygamberimizi görmüş ve (peygamberimiz) ona dile benden ne dilersen demiş, bizim Çelebi de, 'Şefaat ya resulallah" diyeceğine "Seyahat ya resulallah" demiş ve ömrü boyunca gezmiş. İmparatorluğun en geniş olduğu zamanlarda [...] bütün Anadolu'yu karış karış geziyor. Bir köye girerken, eskiden tüm mezarlıklar köyün hemen bitişiğinde olurdu, o mezar taşlarında şu yazıyı görüyor "Ahmet oğlu Mehmet 80 yaşında öldü, 5 gün yaşadı, Hasan oğlu Hüseyin 60 yaşında öldü 10 gün yaşadı. Yani şu kadar yaşı ile yaşadığı gün arasında bir bağlantı orantı yok. Köy kahvesine gidince, 'Erenler' diyor, 'Nedir bu işin aslı?', yani 60 yaşında ölüyor 10 gün aşıyor, 70 yaşında ölüyor 5 gün yaşıyor, hepsi gülüyorlar diyorlar ki, 'Sen şu kadar yaşına gelmişsin fakat bu yaşadığın günler içerisinde bugünüm çok iyi geçti dediğin günler bizce yaşanmış günlerdir'." Ben de bugünüm çok iyi geçti diye 1 gün yaşanmış günlerime ilave ediyorum, teşekkürler.


Sonra dedem 75. doğum günü pastasını üflüyor.

31 12 1994 gecesi dedem konuşuyor.

Efenim, bundan bir kaç bin yıl önce, bilmiyorum kaç bin yıl önce, Sokrat denilen bir adam, ev yaptırmış. Fakat, ev o kadar küçük imiş ki, her gelen yeni misafir, "Yau Sokrat" demişler, "Bu kadar küçük ev yapılır mı?". "Gerçek dostlar için yeterli" demiş. Şimdi görüyorum ki, bu salon gerçek dostları alabilecek kadar bir salon, ve bu gerçek dostlara biraz daha ilave yapmak mümkün tabi. Burası nüve oluyor, ama bunun dışında daha da ilave edilebilir. Şimdi, bu münasebetle, davetimi kabul ederek, geldiğiniz için, hepinize çok teşekkür ederim, ve, ve, bu güzel yemekleri yapan Fatma hanıma, Ayşe hanıma, Gül hanıma, çok teşekkür ediyorum. Ve hepinizin yeni yılının sağlıklı, başarılı ve paralı olmasını diliyorum. (alkışlar) Sağlığınıza kaldırıyorum. (rakı kadehini kaldırıyor) Teşekkür ederim.
Hikaye doğru mu bilemedim araştırdım da...

:)

Dedemin evinin arka bahçesinde mangal keyfi yapılıyor.









Saturday, January 23, 2010

Dedemin bana aldığı bisiklet.

Bu bisikletle akşam hava kararana kadar gezerdim. Sonra bir gün 1 tur daha atayım dedim, dedemin evinin önünden geçerken, dedem ayaklanmış balkondan içeri giriyordu. Sırtı bana dönüktü ben de "bi tur daha" diyip uzadım. Meğersem annemi aramaya gidiyormuş, saat kaç oldu, bu kız hala gelmedi demeye. Sonra geldim, bir güzel fırça çekti bana!
Dedem bana az kızardı, ama kızınca da korkunç olurdu. Ben daha ufakken, dedemin 'mesela'larına takmış, her 'mesela' deyişinde yırtık dondan çıkıp "mesela değil, örneğin!" diye atlardım. E dedemin keyifli hikayelerinin ortasına limonu sıkardım. Bir gün bi kızdııı, korktumdu! Ben yine onu düzeltmeye devam etmiştim tabi, ama daha az sinir bozucu şekilde!

Bazen annem derdi ki, "akşam dedeniz gelecek". O akşam eve geldiğimde, dedem mutfakta annem yemek yaparken annemi lafa tutuyor olurdu. Sigarasını tüttürürken, annemle konuşurlardı. Sonra eve başka birileri (diğer misafirler veya biz) de geldi mi, salona geçer, salondakilerle konuşurdu. Sonra sofra hazır olunca da, duvar tarafında en köşeye otururdu.

Biri ne zaman bir video kamera çıkarsa, dedem "ses de kaydediyo mu?" derdi. Eh onun zamanında video çeken kameralar ses kaydetmiyordu neticede, bizim elimizdekilerin de kocaman mikrofonları olmadığına göre, sorup kontrol ediyordu.
"He dede evet" diince de, tarih atardı genelde. "Bugün 25 Ocak 2020." mesela. Sonra da bulunduğumuz yeri söylerdi. E bende o görüntüler var galiba. Du bakim.

Dia Dede!

daktilodan html'e.

1922 yılında URLA'da doğdu. İlk öğrenimini Urla'da, orta öğrenimini İZMİR'de tamamladı. 1940 yılında ANKARA YÜKSEK ZİRAAT ENSTİTÜLERİ ZİRAAT FAKÜLTESİ'ne girdi. Fakülte öğrenimi sırasında önce kendi sınıfında bulunan bir kıza, sonra da ENTOMOLOJİ'ye aşık oldu.
1944 yılında İZMİR-MERSİNLİ SÜS NEBATLARI FİDANLIĞI'na tayin edildi. Askerlikten sonra 1947 yılında İZMİR-BORNOVA ZİRAİ MÜCADELE İSTASYONU'nda çalışmak üzere görevlendirildi. Emekli olmadan önce son dört yıl özel sektörde çalıştı.
Hüseyin Türkmenoğlu, zirai mücadele alanında, Türkiye'de ilk defa yayınlanan MAHSUL HEKİMİ dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1950 yılında Amerika Birleşik Devletlerine, 1960 yılında İngiltereye gönderildi.
Enstitü bünyesinde mevcut BAĞ ZARARLILARI ve GENEL ZARARLILAR laboratuvarlarını yönetti, BİYOLOJİK MÜCADELE laboratuvarının temelini attı.
Polyphylla sp.'nin biyoloji ve mücadelesi üzerine araştırma yaparken, teşhis için gönderdiği zararlıya Polyphylla türkmenoglui, Petr. adı verildi. Bazı teknik bültenlere ve çiftçi broşürlerine imzasını attı.
Hüseyin Türkmenoğlu bu günlerde, Bornova'da, çocukları ve torunlarıyla emekliliğin tadını çıkarmaktadır.


------------

NOT: Yukarıdaki biyografi, Tarımsal Eğitimin 148. yıldönümünü kutlamak amacıyla düzenlenen toplantıda okunmak maksadiyle istek üzerine hazırlanmıştır.
Hüseyin Türkmenoğlu
İZMİR: 10 Ekim 1994

Thursday, January 21, 2010

dedemle ilgili... GERÇEKLER pt1


Bugün anamın eczanesine gittim. Konu dedeme geldi tabii... Kendisinin fakültede eskrim oynadığını DAHA BUGÜN ÖĞRENDİM. hahaha. Keşke daha önce öğrenseydim de, dedemi artis olmakla suçlasaydım gülseydik. Sonra bunu düşününce gözlerim doldu. Üniversitede spor seçilirmiş, dedem de eskrim seçmiş. Siyah beyaz fotoğrafları var, üzerinde eskrim kıyafeti, kolunun altında o acaip maskeden. allaam. ben de istiyorum!

Neyse, bir sürü fotoğrafım da var artık. Bir tanesini koyayım;